Çeviren:
Erdoğan Kul
 

Aklından geçenlerin bir bölümünü dile getirmeye çalışan şu zıpçıktılar,

domuzdurlar.

Tüm bir edebiyat sahnesi bir domuz ahırıdır, özellikle bugün.
Şu, zihinlerinde referans noktaları bulunanların tümü,
kafalarının belli bir yerinde demek istiyorum,
beyinlerinin iyi lokalize edilmiş bölgelerinde,
şu, diline hâkim olanların tümü,
şu, kendileri için sözcüklerin anlamı olanların tümü,
şu, sözleri anlam taşıyanların tümü,
şu, kendileri için düşünce akımlarının ve ruhun daha üst düzeyleri bulunanların tümü, şu, zamanların ruhunu temsil edenlerin tümü,
ve bu düşünce akımlarını adlandıranlar,
kılı kırk yaran endüstrilerini ve zihinlerinin her yana yaydığı mekanik gıcırdamaları düşünüyorum,

– domuzdurlar.

Şu, kendileri için ancak belli başlı sözcükler ve belli başlı varolma biçimleri bir anlam ifade edenler,
şu, dört dörtlük ve net kimseler,
şu, kendileri açısından duygular sınıflandırılabilir olanlar ve gülünç sınıflandırmalarının kimi noktaları üzerinde tartışmalar yürütenler,
şu, hâlâ “terimler”e inananlar,
şu, çağın kokuşan ideolojilerini irdeleyenler,
şu, karıları pek zekice tartışanlar,
kendiliğinden çok zarif konuşan ve çağın ideolojileri üzerine kafa yoran
hanımefendiler,
şu, aklın bir yönlendirmesine iman edenler,
şu, keçiyollarını izleyenler,
şu, isim düşenler,
şu, kitaplar salık verenler,

– en kötüsüdür domuzların.

Sen değilsin asıl mesele, genç adam!

Hayır, sakallı eleştirmenlerdir benim üzerinde durduğum.

Ve henüz söyledim sana: çalışmalar değil, dil değil, sözcükler değil, hiçbir şey değil.

İyi bir sinirölçerden başka bir şey değil:
Anlaşılmaz bir durma noktası zihinde, her şeyin orta yerindeki doğru.
Ve bu “her şey”i adlandırmamı bekleme, onun kaça ayrıldığından ve ağırlığından söz etmemi sana,
sakın bana onu tartıştırabileceğini düşünmeyesin,
ve tartışırken kendimi unutarak, ayırdına varmaksızın,
bu yüzden başlayacağımı DÜŞÜNME’ye,
-onun aydınlığa kavuşturulacağını sanmayasın,
yaşayacağını,
tüm iyi cilalanmış anlamlarla binlerce sözcükte kendini süsleyip püsleyeceğini,
tüm ayrımlarla,
ve sanma sakın onun çok duyarlı ve içe işleyen düşüncenin tüm nüanslarını açıklayabileceğini, tüm biçimlerini.-
Ah, hiçbir zaman adlandırılamıyor böylesi durumlar, bu seçkin konumları ruhun,
ah, aklın bu molaları,
ah, benim saatlerimin besini bu küçücük başarısızlıklar,
ah, olgularla çalkalanan bu güruh
-hep aynı sözcükleri kullanıyorum ve gerçekten düşüncemde pek ilerlemiş görünmüyorum, ama doğrusu sizden daha ilerideyim,
sakallı eşekler, münasip domuzlar, sahte dünyanın efendileri, portre muşambaları, dizi dizi yazarlar, temel bilgiler, davar yetiştiriciler, böcekbilimciler, benim konuşmama dadanan vebalar.-
Size nâtıkamı yitirdiğimi söyledim, ama hâlâ konuşmakta diretmeniz için bir neden teşkil etmez bu.
On yıl içinde, bugün sizin yapmakta olduğunuz işin aynısını yapacak olanlarca anlaşılacağım yeterince. Sonra gayserim bilinecek, buz ada’m görülecek, zehrimi sulandıran giz öğrenilecek, ifşa olacak ruhumun oyunları benim.
Sonra her tel saçım, aklımın bütün damarları gömülecek kirece,
sonra Ortaçağ hayvan öykülerim algılanacak ve bir şapka olacak gizemli havam benim. Görecekler sonra taşların buharının eklemlerini
ve imgelemimin ağaç biçimli buketleri billurlaşacak sözcüklerde,
sonra göktaşlarının düştüğünü görecekler,
görecekler ipleri,
sonra anlayacaklar bir geometriyi uzaysız, öğrenecekler ne anlama gelir aklın düzeni, ve nasıl aklımı yitirdim, anlayacaklar.
Aklımın neden burada olmadığını anlayacaklar sonra,
görecekler tüm dillerin hızla kuruduğunu, tüm zihinlerin suyunun çekildiğini, ağızlardaki dillerin pörsüdüğünü, insan yüzleri dümdüz olacak ve sanki sıcak hava deliğince soğurulmuş gibi havası kaçacak,
ve bu yağlayıcı zar sürdürecek havada yüzmesini, bu yağlayıcı acımasız zar,
bu iki kat daha yoğun, çokkatlı zarı sayısız yarığın,
bu melankoli ve bu batıcı zar,
ama çok duyarlı, çok kendine özgü,
hem çarpma ve bölmede hem de yarıkların, duyguların, hapların ve zehirli sulamaların bir çakımıyla geri dönmekte çok yetenekli,
sonra tüm bunlar evetlenecek,
ve gerek kalmayacak daha fazla konuşmama benim.

 

 

SONUÇ

– Peki, neydi amacı bu radyo konuşmasının, Bay Artaud?

– Öncelikle, resmen onaylanmış ve benimsenmiş belirli toplumsal müstehcenlikleri kınamak:

1. Henüz doğmamış ve bir yüz yıl içinde yahut daha uzun bir zaman sonra doğacak ceninlerin yapay döllenmesi için çocuklar tarafından bağışlanan bu çocuksu sperm boşalımı.

2. Kolomb öncesi Kızılderili kabilelerinin aşağılanmasına yol açan savaşsever eski Amerikan emperyalizminin, Kızılderili kıtasının her noktasını işgal eden bu aynı Amerikan halkında yeniden doğuşunu kınamak.

3.- Çok tuhaf şeyler söylüyorsunuz Bay Artaud.

4.- Evet, tuhaf şeyler söylüyorum,
bizi inandırdıklarının aksine,
Kolomb öncesi Kızılderililerin tuhaf bir biçimde uygar insanlar olduğunu ve gerçekte salt vahşet ilkesine dayalı bir uygarlık biçimini bildiklerini.

5.- Ya vahşetin tam olarak ne anlama geldiğini biliyor musunuz?

6.- Pat diye mi? Hayır, bilmiyorum.

7.- Vahşet, kan sayesinde ve kan akana dek Tanrı’nın, o bilinçsiz insan hayvanlığının
hayvanca rastlantısının kökünü kazımaktır, her nerde görülürse.

8.- İnsan, dizginlenmediğinde, erotik bir hayvandır,
esinli bir ürperti taşır içinde,
bir tür nabız atışı
ki sayısız hayvan üretir:
      eski kabilelerin genellikle Tanrı’ya atfettikleri biçimler.
Bu oluşturdu ruh diye bilinen şeyi.
İşte, Amerikan Kızılderililerinden kaynaklanan bu ruh, bugün dünyanın her yerinde, yalnızca
      hastalıklı ve bulaşıcı gücünü vurguladığı bilimsellik pozlarıyla kendini yeniden ortaya
koymakta, apaçık durumu ahlaksızlığın, ama yıkımlarla üreyip çoğalan bir ahlaksızlık,
çünkü, isterseniz gülün bana,
mikroplar diye bilinen şey
      Tanrı’dır,
ve biliyor musunuz, Amerikalılar ve Ruslar neyi kullanarak yapıyorlar atomlarını?
Tanrı mikroplarını kullanarak.

– Sabukluyorsunuz, Bay Artaud.
Delisiniz.

– Sabuklamıyorum.
Deli değilim.
Size, yeni bir Tanrı düşüncesini yürürlüğe koymak için mikropları yeniden icat ettiklerini
      söylüyorum.

Tanrı üretmenin yeni bir yolunu buldular ve mikrobik zehirleyiciliği içinde ele geçirdiler onu.

Bu çivilemektir yüreklere onu,
insanların en sevdikleri yere onu,
sağlıksız cinsellik kisvesi altında,
insanlığı, şimdi yaptığı gibi çıldırtmaktan ve tetanozlamaktan haz duyduğu anlarda edindiği
      hastalıklı vahşetin uğursuz görünümüyle.

Evrensel olarak uzaya yaydığı sahte görünümlerle onu boğmak için saflığın ve benimki gibi temiz kalabilmiş bir bilincin ruhunu kullanıyor ve bu yüzden Artaud le Mômo’nun halüsinasyondan yakınan bir kişi görünümüne bürünebiliyor.

– Ne demek istiyorsunuz, Bay Artaud?

– Demek istiyorum ki, ilk ve son olarak, bu maymunun işini bitirmenin yolunu buldum
ve gerçi kimse Tanrı’ya inanmıyorsa da artık, gitgide insana iman etmede herkes.

Demek, insanı iğdiş etmeye karar vermemiz gerekmektedir tam da şimdi.

– Nasıl yani?
      Nasıl yani?

Nerden bakılırsa bakılsın, siz bir delisiniz, deli gömleği çoktan hazır bir deli.

– Onu, son kez olmak üzere, anatomisini yeniden oluşturmak için
      otopsi masasına yatırarak.
Anatomisini yeniden oluşturmak için, diyorum.
İnsan hasta, çünkü kötü inşa edilmiş.
Çırılçıplak soymaya karar vermeliyiz insanı, onu ölümcül bir biçimde kaşındıran
mikroskobik hayvancığı kazıyıp çıkarmak için,

      Tanrı’yı
      ve Tanrı’yla birlikte
      organlarını.

Çünkü, isterseniz beni bağlayabilirsiniz,
ama bir organdan daha işe yaramaz bir şey yoktur.

Organsız bir beden yaptığınızda onu,
bütün otomatik tepkilerinden kurtarır
           ve yeniden inşa edersiniz gerçek özgürlüğü için.

Sonra yine tersyüz dans etmeyi öğreteceksiniz insana
dans salonlarının taşkınlığındaki gibi
ve bu “tersyüz”, asıl yeri olacak onun.